Başarmak istediğimiz bir işte bir hedef belirlemek o yoldaki azmimizi ve çalışkanlığımızı besler. Hedefsiz yola çıkmak ve hareket etmek ise farkında olmadığımız gizil bir disiplinsizliği ortaya çıkarır. Ve başarılı olmak istediğimiz bir işte, disiplinsiz kalmak isteyeceğimiz en son şey olmalıdır…
Hedefsiz hareket etmek, nereye varacağını bilmeden yola çıkmaktır… Hedefsiz hareket etmek, hangi iş olursa olsun zaman algısı olmadan savrulmaya sebebiyet verir.
Evet bazen akışına bırakmak en güzelidir ve gereklidir de…Fakat “bazen”. Çünkü yaptığımız işin hakkını vermek; ancak o işi neden yaptığımızı, nasıl yaptığımızı ve en çok da ne amaçla yaptığımızı bilmekle mümkündür…
İşte bu yüzden hedef algısıyla hareket etmek kazanımlı olan seçenek olacaktır. Hedefsiz olmanın olumsuzluğu basite indirgenmemelidir. Çünkü hedefsizlik umutsuzluğu besler. Umutsuzluk ise başarısızlığı…
En kötü hedef bile belli bir disiplinin ürünüdür… Bu sadece bir sınava hazırlanırken değil yaptığımız her işte çok önemli bir etkendir. Öğrenci de olsak öğretmen de olsak hedeflerimiz olmalı ve daha önemlisi bunlara sadık kalmalıyız… Evet bu her zaman kolay olmayabilir, yorucu ve bıkkınlık verici olabilir, olacaktır da. Fakat hangi önemli başarı emek harcamadan kazanılmıştır ki!..
En güzel “hedef” ve “kararlılık” algısı örneğini Mustafa Kemal üzerinden vermek yanlış olmayacaktır. Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık döneminde Erzurum Kongresi’nin gerçekleştiği günlerde (28 Temmuz 1919) Mustafa Kemal arkadaşı Mazhar Müfit Kansu’yu yanına çağırır ve söylediklerini, belli bir süre boyunca gizli kalması şartıyla sırasıyla defterine not almasını ister:
“Pekâlâ, yaz …
Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır… Bu bir.
İki Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.”
Tâbii ki arkadaşı Müfit Kansu, Mustafa Kemal’in henüz daha savaş kazanılmamışken bile bu denli rahat olup bu hedefleri rahatlıkla sıralandırması karşısında çok şaşkındır, yazmayı durdurur ve kendisine neden durduğunu soran Mustafa Kemal’e şöyle der:
“Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var.”
Mustafa Kemal bunu duyunca gülümser ve arkadaşına şöyle der:
“Bunu zaman gösterir, sen yaz.
Dört Latin harflerini kabul etmek.”
Her şey son bulup savaş bittikten yıllar sonra Mustafa Kemal, Şapka ve Kıyafet Devrimi sonrası döndüğü Kastamonu ziyareti (Ağustos 1925) sonrası Ankara’da meclis önünde arkadaşı Mazhar Müfit Kansu’yu görür ve yanına çağırır:
“Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?”
İşte bu kararlılık ve dahası bu “hedef bilinci” yani ne istediğini bilmek ve o yolda disiplinle hareket etmek bize büyük bir savaşı kazandırdı…
Söylemek istediğim şudur:
Bu topraklarda örnek alabileceğimiz en büyük en önemli öğretmen ve önder olan Mustafa Kemal’in bu “hedef bilincini” ve kararlılık algısını örnek almak bizi her zaman ama her zaman istediğimiz başarıya ulaştıracaktır… İşte bu noktada bu bilinci nakış gibi zihnine işleyen Yeniköy Akademi öğretmenleri olarak öğrencilerimizde hedef belirlemek bilinci oluşturmak ve bu hedefe giden yolda öğrencilerimize rehberlik etmek hem görev algımız hem de mutluluk kaynağımızdır.
Unutmayalım!
Hedefsiz çıkılan yolda varılacak bir yer yoktur…
Bizimle çalışmak için iletişime geçiniz.